MENÜ
(Sayfa Yapım Aşamasındadır.)

Friday, February 23, 2007

8- Mevlana 1207 - 1273

BÜYÜK bir İslam mederrisi olan Celaleddin-i Rumi'nin yaşantısını kökünden sarsan olay, 25 Kasım 1244 günü Konya'da, tasavvuf dünyasının ulu bir kişi olan Tebrizli Şems ile tanışmasıyle meydana geldi. 'Tasavvufun iki büyük denizinin birbirine karışması' olarak nitelendirdiği bu karşılaşmadan sonra Celaledin-i Rumi medreseyi de, kendisine yürekten bağlanmış olan öğrencilerini de yüzüstü bırakıp Şems ile bitip tükenmek bilmeyen bir sohbete daldı. Bu iki can dost adeta birbirini tamamlamış ve irşat etmişlerdi. Bu sohbet ve sema bitmek bilmiyordu adeta. Sema, aşıkların gıdasıydı, sözden eyleme geçiş, kötülüklerden arınmaydı. Mutluluğun en ulusuna erişmişti Şems ile sohbet ve semada... Çoştu, çağladı, taştı, söyledi ve söyletti...



    Bu hal Mevlanayı seven öğrencileri arasında kıskançlığa yol açmıştı. Büyük insanı kendilerinden uzaklaştıran Şems'i tehdit ile onu Konya'dan uzaklaşmaya mecbur bıraktılar. Şems'in gidişi Mevlanayı yakıp kavurdu. Onda ilahi bir güzellik ve zeka buluyordu, bu ateş içinde en güzel şiirlerini terennüm etti. En yakıcı feryatlar kopardı. Bu durum karşısında oğlu Sultan Veled, yanına aldığı yedi kişi ile diyar diyar dolaştı, nihayet Şam'da bulduğu Şems'i tekrar Konya'ya getirdi. Ancak bu dönüşten sonra Mevlana büsbütün tasavvuf denizinin içinde yuvarlanmıştı. Nihayet Şems, aralarında Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin diğer oğlu Alaeddin'in bulunduğu bir muhalif grubun hazırladığı tuzak neticesi ortadan kaldırıldı. Şems'in 5 Aralık 1247 günü yedi kişi tarafından öldürülerek bir kuyuya atıldığı söylenir. Bir başka rivayete nazaran da Şems kendiliğinden Konya'dan uzaklaşmıştı.



    Şems'in bu gidişinden ve ortadan kayboluşundan sonra perişan hale gelen Mevlana kendisini tamamen şiir, musiki ve semaya verdi. Yazdıklarında Şems ile kendini aynı insan olarak görüyordu. 'Vahdet-i vücut (varlıkta birlik)' felsefesinin tabii bir sonucu olan bu görüş ve gösteriş, Mevlana'ya büyük bir lirizm kazandırdı.



    Mevlana, Şems'in ölümüne bir türlü inanmadı. Fakat onu görememenin, onun hasreti içinde 'Divan-ı Kebir' adını taşıyan büyük eserini yazdı. Daha sonraları kuyumcu Selahaddin'i hemdem edinmiş, onun da vefatıyle aşkının zirvesine ulaşmıştı. Etrafına büyük kitleleri toplayan Mevlana bundan sonra Konya Ahilerinin şeyhi Çelebi Hüsameddin'i naip olarak yanına aldı. Mevlana altı ciltlik muhteşem eseri 'Mesnevi'yi onun teşvikiyle yazdı ve büyük bir kısmını ona dikte ettirdi.



    1273 yılında 'Sultanlar Sultanı' Mevlana Celaledin-i Rumi, şiddetli bir humma ile yatağa düştü Selçuk Sultanı, sarayın en ünlü hekimiolan Mevlana Kemaleddin ile Gazafer'i ona bakmakla vazifelendirmişti. İki doktordan başka Hüsameddin Çelebi, oğlu Sultan Veled, Şeyh Sadrettin ve Kadı Seraceddin bir an olsun başından ayrılmıyolar ve soğuk su ile alnını ayaklarını, kollarını ovarak hararetini gidermeye çalışıyolardı. Mevlana şiddetli ateşe rağmen şuurunu muhafaza etmekteydi ve yanındakileride teselliden geri kalmıyodu: '--Kendinizi üzmeyin... Hastalığımız bizi bu alemden ayıracak başka bir sebepten başka bir şey değildir...'



    'Sultanlar Sultanı' 17 Aralık 1273 pazar günü hayata gözlerini yumduğu zaman bütün Konya hudutsuz bir üzüntüye garkoldu, cenazesi hiç bir faniye nasip olmayan ulvi bir merasimle kaldırıldı. Ona bağlanan, ona inananların tek tesellisi, ölümün bir ayrılık olmadığı görüşünde toplanıyordu. Bu yüzden o geceye ayrılık gecesi diyemediler: ' Şeb'i arus - Gelin Gecesi ' sıfatını verdiler.



    25.618 beyitlik 'Mesnevi'si, 12 divanı ihtiva eden 'Divan-ı Kebir'i ve sayısız eserleriyle Türk tasavvuf edebiyatında da ölümsüzleşen Mevlana Celaledin-i Rumi'ye inananlar onu görüşlerinin ışığı altında Mevlevi tarikatını kurdular. Müzik ve raksa bünyesinde yer veren Mevleviliğn merkezi ise Konya oldu. O, kapılarını her dinden gelen kişilere açmıştı, Mevlevi tarikatına da her dinden kişiler girdiler.


    

Gel, yine gel!
Ne olursan ol,
İster kafir ol, ister mecusi
İster yüz kerre tövbe etmiş ol,
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,
Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan yine gel!




No comments: