MENÜ
(Sayfa Yapım Aşamasındadır.)

Wednesday, February 14, 2007

3- Farabi 870 - 950


Yaşadığı devirde ilim dilinin Arapça olması yüzünden bütün eserlerini Arapça kaleme alan Farabi, doğu aleminin ve Türklüğün ilk büyük 'Fikir adamı' sayılır. Aynı devirlerde batı dünyasında ilim dilinin grekçe ve Latince olması yüzünden bütün batı ilim adamlarının eserlerini bu dillerde yazdıkları göz önünde tutulursa, Farabi'nin Türk olduğu halde Arapça eser yazmasını kınamak doğru olmayacaktır. Üstün bir zeka ve kabiliyete sahib bulunan Farabi, Bağdat'ta yaptığı yüksek öğrenimi sırasında Arapça, Farsça, Grekçe ve Latince'yi ana dili gibi öğrenmiş, bu lisan zenginliğini çeşitli dallardaki çalışmalarıyla bir kat daha değerlendirmişti. Bu arada Yunan felsefesini de inceledi. Bu konunun büyük üstadı Aristo'nun eserlerini, aslından çok daha anlaşılır şekilde şerhetti. Bu yüzden doğu alemine değil, batı alemi de kendisini, Aristo'dan sonra gelen 'Hoca-i sani' olarak kabul etti.



     Farabi, eski felsefeyi yeni felsefeye aktarırken dösterdiği büyük ustalık da dikkati çekmişti. bu nedenle Montesquieu ve Spinoza gibi ünlü fikir adamları da onun etkisi altında kaldılar.



     
Felsefeye mantık yoluyla giren Farabi, genellikle 'Metafizik' üzerinde durdu. Din ile Felsefeyi birbirinden ayıranlara karşı dururken bu iki kavramın birbirinden ayrılmaz iki bütün olduğu tezini savundu. Hayatı boyunca dini, felsefenin temel taşı saydı. Bu arada İslam Dinine felsefe anlayışı sokarak İslam felsefesini ortaya çıkardı.



     Farabi'nin tek ve şaşmaz ilkesi 'Varlığın ilk sebebi' idi. Ona göre insan, gerçeğe varabilmek için mutlak surette dış alemle ilişkisini keserek manevi alemini arındırabilirdi. Aşk ise felsefede işte böyle bir ifadenin gerçekleşmesinde yardımcı etkendi. Aşk, insan benliğinin geçici bir eylemi değil, bütünüyle gerçeğe, yani Tanrı'ya bağlanmaktı. Varlıkların özü Tanrı'dan geliyordu. Daima şöyle derdi;
'Evrenin tümünü kavramak isteyen bir kişi, önce insana bakmalıdır. Çünkü bütünüyle varlık kavramı ruhta belirmiştir. Tanrı, varlıkların en büyüğü ve en son kademesidir. Bütün insanlık onun özünde birleşmektedir. Varlığı başka varlıkla kıyaslanmayacak kadar mükemmeldir. Akıl, Tanrı'nın özünden gelir. Ahlakın temeli ise bilgidir...'


     
Akıl, edindiği bilgilerle iyiyi, güzeli, kötüyü ayırır. İnsan için en yüksek erdem olduğuna göre, en yüce kat'tan gelen akıl, davranışlarımızda gerekli doğru yargıyı verebilecek güçtedir..





     
Bu büyük ilim adamı, ilimleri iki bölümde inceledi. Bunlardan birincisi teorik ilimler ki, içinde metafizik, mantık ve biyoloji bulunur. Diğeri pratik ilimlerdir. Bu grupta da ahlak, siyaset, musiki ve matematik yer alır. Farabi, Aristotales'in ilim dediği 'hitabet' ve 'şiiri' bu sınırın dışında bırakır.



     
941 yılında Halep'e gelen orada hüküm sürmekte olan Hamdanoğulları'ndan Seyfüddövele Ali adlı bir Türk beyi ile tanıştı.İlminin ününü işitmiş Türk beyi, onun enginşahsiyetine de hayran kald. Farabi'yi ağırlamakta kusur etmeyen Bey, onun Halep'e yerleşmesini sağladı. Fakat kendisine vermek istediği yüksek maaşı kabul ettirmedi. Ömrü boyunca mütavazi bir hayat süren Farabi, yevmiye olarak ancak dört dirhem gümüş aldı.



     
Halep Beyi'nin büyük hayranlığını kazanması bu büyük kültür merkezi ile civarında bulunan yerlerdeki bilginlerin kıskançlıklarını körükledi ve pek küçümsedikleri bu büyük bilgin ile imtihan olmaya kalkıştılar. Bey'in huzurunda yapılan bu imtihanda Farabi, bütün konularda büyük üstünlüğünü ortaya koydu. Bunu kendisiyle imtihan olmak isteyen kişilerde kabul ettirdi. O kadar ki, imtihana gelen ve kendilerini bilgin zannedenlerin hepsi, bu imtihan sonunda öğrencisi olarak Farabi'nin yanında kaldılar.



     
Farabi aynı zamanda musiki alanında da büyük bir üstad idi. Kanun adı verilen müzik aleti onun buluşudur. Ayrıca rübap denilen çalgıyı da geliştiren ve bugünkü şeklini veren odur. Şark musikisinin nazariyelerini 'Büyük Musiki Kitabı' adlı eserinde gösterdiği gibi, birçok besteler de yapmıştı.



     
Arap ülkelerinde yaşamasına rağmen mütavazi hayatının yanısıra Türkistan Milli kıyafetini de asla terketmedi. Hep bu kıyafet içinde göründü. Seyfüddövle Ali Bey'in Şam'ı fethetmesi üzerine Farabi onunla birlikte Şam'a gitti. Ömrünün son günlerini orada geçirdi. 80 Yaşında Şam'da vefat etti.

No comments: