MENÜ
(Sayfa Yapım Aşamasındadır.)

Thursday, February 15, 2007

5- Alparslan 1030 - 1072

SELÇUK BEY'in torunu olan Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, 1063 yılında hayata gözlerini yumarken, tahtını, pek sevdiği ve büyük bir kabiliyet gördüğü yeğeni Alparslan'a bırakmıştı. Böyel vasiyet etmişti. O zamanlar Alparslan, 33 yaşında, yiğit yürekli bir er kişiydi. Tahta çıkışını önce, taht sırası kendisinde olan Süleyma bey, sonra da büyük vezir hoş karşılamadı. Alparslan önce onlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Yendi, yola getirdi onları.. bu asi davranışlarını. Sonra karşısına kardeşleri , yeğenler, yakın akrabalrı çıktı. Onların hepsiyle savaşmak zorunda kaldı. Teker teker hepsini yendi. Esir etti. Sonra onları da bağışladı. Affetme, onun bariz karakteri idi.



     İç meselelerini halleden Alparslan, 1064 yılından itibaren sefere başladı. Ordusuyla önce Buhara'ya girdi. Sonra da Harzem'i fethetti.



     Bu büyük Türk istilası Bizanslıların gözünü korkutmuştu. Ne pahasına olursa olsun onu durdurmak, bu topraklardan atmak, tehlikesiz hale getirmek, hatta ortadan silmek gerektiğine inandılar. Bizans İmparatoriçesi Odoksiya bu yüzden, cesaretiyle ün yapmış kumandan Diyogenes Romanos ile evlendi. Böylelikle hem tahtınıda sorumluluğu beraber paylaşacakları yürekli bir insan, hem de ordularını yönetecek kahraman bir başkumandan kazanmış oluyordu. Alparslan'ın 1071 yılı baharında güneye doğru yeni bir sefere hazırlandığını haber alan Bizanslılar, bunu kaçırılmaz bir fırsat bildiler. General Diyogenes Romanos, 200 bin kişilik muazzam bir ordu kurarak Alparslan'ın üzerine yürüdü.



     Tarihin seyrini değiştiricek iki ordu Van gölünün kuzeyindeki Malazgirt ovasında karşı karşıya geldiler. Alparslan her şeyden önce barış taraftarı idi. Bu yüzden en yakın adamlarından olan Sevük Tekin'i sulh elçisi olarak General Romanos'a gönderdi. Genarel Romanos, Alparslan'ın kendisinden kortuğu için Sulh istediğini sandı. Bunun şımarıklığı içinde, Sevük Tekin ile alay etti:
'- Biz Isfahan'a gidiyoruz. Şurada atlarımızı biraz dinelendirelim, dedik. Sulh meselesini ise artık Horasan'da görüşürüz. Fazla vaktim yok. Sizi Horasan'da bekleyeceğim...' dedi.



     Savaş artık kaçınılmaz bir hal almıştı. Horasan'a kadar bütün Türk topraklarını alacağını söyleyen bu Bizanslı şımarık genarele haddini bildirmenin zamanı gelmişti. Alparslan, o gün beyazlar giymişti.Harp meclisini topladı.


     
'Sulhu kazanamadıysak, savaşı kazanacağız. Ok ve yaylarımızı bırakıp yakın savaşa gireceğiz...
Düşmana kılıcım, kılıcım olmazsa pençem yeter. İşte şehitlik kefenimi giydim. Şehit olursam beni düştüğüm yere gömünüz ve oğlum Melik Şah'ın etrafında toplanınız.'
dedi.



     Alparslan'ın imamı Buharalı Muhammed bin Abdül melik:

Sen İslamiyet uğruna bir Cihada giriyorsun Sultanım. Bütün Müslümanların dua ettikleri Cuma günü savaş'a başla. Allah zaferi senin adına yazsın diyerek zafer için dua etti.



     Türk Ordusu, 26 Ağustos 1071 günü yalın kılıç düşmanın üzerine atıldı. Bizanslılar karşı tepelerin eteklerine sırtlarını vermiş beklemekte idiler. Alparslan çok isabetli bir kararla düşmanı üzerine çekmeyi beklememiş, bilakis kendisi sayıca çok daha kalabalık düşmanın üzerine yürümüştü. Türk oğlu, tarihinin en yaman bir savaşını verdi Malazgirt ovasında. Harbin talihi kısa bir zamanda Alparslan'ın tarafına döndü. Bizans'ın o güçlü ve mağrur ordusu darmadağınık oluverdi.Ölenler öldü, kılıç artıkları ise esir edildi. O dev ordu mahvolup gitti. Esir edilenler arasın da mağrur ve şımarık kumandan Romason da vardı. Alparslan, huzuruna getirilen General Romanos'a saygı ve yakınlı gösterdi. Kendisini teselli etti. Bir süre konuştular, sonra Alparslan:
'Beni esir etseydin neyapardın? ' diye sordu Bizanslı başkumandan:
'Belki öldürür, belki de sokaklarda teşhir etmek üzere seni İstanbul'a götürürdüm.' cevabını verdi. Muzaffer kumandan, acıyan nazarlarla Romanos'a baktı:
'Benim cezam ise daha ağır olacak...Seni bağışlayacağım. Serbestsin!' dedi...
Alparslan ertesi yıl Horasan'da Mevr şehrinde bir suikasde kurban gitti. Orada toprağa verildi.Türbesinde şu kitabe vardır:
'Alparsla'ın göklere yükselen azametini görenler bakınız. Şimdi o, şu kara toprağın altındadı...'



No comments: